24 Nisan 2015 Cuma

Mesta (Mestá)

Pirgi gibi Sakız köylerinden biri olan (sakız üreten köylere "Mastihohoria"deniyor) Mesta aynı zamanda en iyi korunmuş Ortaçağ köylerinden biri olma özelliğini taşıyor. (14.-15 yy.) Sakız Adası şehir merkezinin güney batısından 35 km.lik mesafede olan Mesta Köyü`ne sadece iki giriş mevcut, korsan saldırılarından korunmak için dar sokaklardan oluşan köyün kendisi bütünüyle labirent gibi inşa edilmiş.


Buraya daha önce ilk kez geldiğimde yaz mevsimi başlangıcıydı ve oldukça hareketliydi. Bu kez hem sezon daha açılmamış, hem de hava yağmurlu olunca köyün merkezi bile terk edilmiş hissi uyandırıyordu. Hatta o kadar ki köyde sadece biz vardık:)
Burada yemek molası vermeden önce hava yağmurlu da olsa ve yanımızdaki misafirleri de gezdirmek adına önce köyün mutlaka görülmesi gereken kiliselerinden biri olan Yeni Taksiyarhis Kilisesi`ne uğramadan dönemezdik.


Dışından ne kadar sade görünse de sonuçta tüm Ortadoks kiliseleri gibi içi bizi yanıltmıyor. İtiraf etmem gerekirse bu denli gösterişli olan Ortadoks kiliseleri (hatta Katolik kiliseleri de) bende hep aynı hissi uyandırıyor: bir ibadet yerinin bu kadar gösterişli olması şart mı duygusunu içimde yok edemiyorum. Bu şaşalı durumdan tamamen uzaklaşıp asıl amaca yönelmek gerekmez mi? Kim bilir belki bunları kafamda sorgulamadan önce birkaç din kitabı yutmam gerekir...
Sakız Adası`nı turist olarak en çok bizler ziyaret ettiğimizden adada Türkçe bilen birine rastlamak ya da restoranda Türkçe menü görmek çok şaşırtıcı değil elbette. Kilisede de Türkçe yazılmış uyarılarla karşılaştık. Biz ziyaret ettiğimiz kiliselerde fotoğraf çekerken bile tereddüt ederiz, içeride dua edenler varsa çekmeyiz. Yüksek sesle konuşmayız, neredeyse parmak ucunda yürürüz. "Şöyle bir papaz koltuğuna oturup fotoğraf çektireyim" aklımın köşesinden geçmez mesela. ("buraya oturmayın" uyarıları vardı da)
Kiliseden sonra yaprak sarmaya nerden geldik:) Acıkan karnımızı doyuralım dedik ancak doğru dürüst açık bir yer bulamadık. Tam ümidi kesmiş sağnak yağış altında merkezi terk etmeye karar vermişken bir lokanta sahibi bizi içeriye buyur etti. Küçücük lokantadan büyük bir masa dolu insanı dışarı çıkararak. Onların akrabalık ilişkileri bizim gibi. Lokantada çalışan herkes akraba, kızı, oğlu, kayınvalidesi, eşi vs. Öğle vakti olduğundan az ama öz taze pişmiş yemekler önerdiler. Kaç gündür balık ve meze yemekten bıkmış biri olarak yaprak sarmayı görünce gözüm döndü nerdeyse:) Taze ve ince yaprağıyla anneminkileri aratmadı. (annem duymasın) Yemeklerin bazıları hemen geldi, diğerleri için biraz beklerken elektrikler kesildi! Diyorum ya hep çok benziyoruz:) Bu eski köylerde gezerken gözümüze çarpan hep elektrik kabloları oldu. Bu labirent, dar, kale gibi sokaklarda sarkan kabloları her yerde görebilirsiniz. Sanırım doğru dürüst hat çekmek çok da kolay olmasa gerek.
Aslında bu dar sokaklarda el yapımı çok hoş ürünler satan dükkanlar var. Yazın gelirseniz ve eğer "siesta" saatlerine de rastlamazsanız çok seversiniz.
Gezmeyi seven çocuklar büyütüyoruz iyi ki! Yaşıtlarına göre iyi yürüyorlar ve sıkılmadan bizimle gezebiliyorlar.
Bu son fotoğraf daha önceki Mesta ziyaretimizden. Güneşte mayışmış Mesta kedileri...


Bir önceki Pirgi yazısında da bahsettiğim gibi Sakız Adası`nda araç kiralamadan veya tur şirketi olmadan adada hareket etmek oldukça zor. Ancak her şeye değer. Bu güzel Sakız köylerini görmeden sakın dönmeyin...


Not: Lüften fotoğrafları izinsiz kullanmayınız.

26 yorum:

  1. Fotoğraflar şahane Semicim, harika biryer dilerim birgün yolumuz düşer. Mutlu haftasonlarınız olsun..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derya`cım çok teşekkürler, umarım gidersiniz bir gün...

      Sil
  2. Dini yapıların şaşalı olması bana da tuhaf gelir biliyor musun? En son Roma'da konuşmuştuk bu konuyu kendi aramızda. Halktan topluyorlar paraları, döşüyorlar altını gümüşü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya ne bileyim, öte yandan bu kutsal kitapları okumadığımdan insanların neden böyle davrandığını açıklayamıyorum kendime. Mantık olarak saçma geliyor. Bu abartı neden? Her şey o kadar üst üste ki kasvet veriyor, en azından bana:)) Protestan kiliseler nispeten daha 'normal'. Denizci olan ülkelerde o avizeler yerine gemi sallandırırlar. Balıkçılık vs. o halk için kutsaldır, mesela Danimarka gibi.

      Sil
  3. Bazen iyiki gezip tozan arkadaslarim var diyorum :-) gozumuz gonlumuz aciliyor beyaaa :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gez gez nereye kadar:)) Senin için geziyorum zaten Başak`cım:))

      Sil
  4. Dar sokaklarını çok sevdim, sakin halini de öyle. Ama tabi siesta zamanına denk gelmemek de iyi olur böyle gezmelik yerlerde:) Dolmalara bayıldım. Buzluğumda artık hayatı kaymış yapraklarım var ama atmaya kıyamıyorum belki yola gelirler diyerek:):) Kiliselerin süsü konusunda aynı fikirdeyiz, ben daha sade olmalarını seviyorum. Sadece dışlarının haşmetli olması hoşuma gidiyor. Hem zaten oralarda hiç bir şey dahi olmasa bana ayrıca bir his vermişlerdir her zaman, tarif edemediğim, seviyorum o huşuyu:)
    Çocuklarına öpücükler şapka çıkartmak şart onlara, helal olsun, ne güzel geziyorsunuz. Son fotoğraf beni benden aldı bir kedi delisi olarak, onların bu hallerine bayılıyorum. Bizim ofiste var şimdi bir minik düdük, güneş çıkınca ağacın gölgesine yayılıp uyuyor, geriniyor şahane pozlar veriyor, hayat güzel diyorum görünce. Kocaman sevgiler, keyifli zamanlar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mimari haşmetli olabilir zaten, onda sıkıntı yok. İçi bana biraz fazla geliyor. Önemli olan dünya nimetlerinden uzaklaşıp dua etmekse bu ihtişamı anlayamıyorum.
      Yunanistan`da malum siesta zamanları hep var. Dikkat etmek lazım gezerken:))
      Kediler özgürce geziyor sokaklarda, tıpkı bizdeki gibi. Efes`e de uğradık dönüşte, her yer kedi doluydu. Çok fotoğraf çektik:)
      Sevgiler Tuğba`cım...

      Sil
  5. Merhaba, bloğunu yeni gördüm ve çok beğendim. hemen takibe alıyorum :)
    Bana da beklerim > RoketOsman

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, çok teşekkürler:) Uğrarım blogunuza.

      Sil
  6. Harika yerler,harika fotoğraflar ,sayende bizde gezmiş kadar oluyoruz:)

    YanıtlaSil
  7. Merhabalar :) Bloğunu yeni keşfettim ve hemen çok beğendim. Yazılarınız çok samimi ve fotoğraflar çok güzel! ''Bende bir gün Mesta'yı gezeyim'' hissi uyandırmaya başardınız bende. Sizi takibe aldım :)

    YanıtlaSil
  8. Hayran kaldım! Biz de bu yaz tatilimizde 1-2 günlüğüne Sakız adasına gitmeyi düşünüyoruz. Bu yazılar tam aradığım şeydi gerçekten.
    Sence tadıyla gezmek için kaç gün kalmalıyız? ve bu yazıların devamı var mı? :)
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birkaç gün kalmak yeterli bence. Ya mesela şu anlattığım iki köy ve yol üzerindeki birkaç uğrak yeri bir günde geziliyor zaten. Yani tabii nasıl bir tatil beklentisi olacağı da önemli. Sadece gezmek için yeterli ama hem sahilde yatalım, denize girelim, plajları gezelim tarzı olacaksa daha fazla gün gerek:)
      Yazıların devamı az da olsa var. Geçen yıl gittiğimizde güzel fotoğraflar çekmiştik, onları bulup ayarlamam lazım. Bu son gittiğimde hava yağmurluydu ve çok çekemedik.
      Sevgiler:)

      Sil
  9. yine gezmeler, tozmalar, güzel güzel fotoğraflar içimi açan...
    sizi bu konuda ailece takdir ediyorum, hele mızmızlanmayan çocuklara bayılıyorum:)
    ibadet yerinin şatafatı konusunda sana katılıyorum sonuna kadar. ben de pek anlam veremiyorum çünkü!
    öpüyorum sizi semi'cim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vakit buldukça geziyoruz Nagehan:) Sen de fena değilsin bu konuda:))
      Çocuklar öyle alıştığı için çok mızmızlanma olmuyor bizde. Bazen birbirlerini yiyorlar ama o da gayet normal:))
      Ben öptüm seni:))

      Sil
  10. güzel güzel gezdim teşekkürler,seni başkan'dan buldum:)

    YanıtlaSil
  11. Buraya da hayran kalmamak mümkün değil ,fotoğraf karelerinden belli.
    Dinlerin varlığından bu yana tanrıyı kendi nefisleri için kullanan hep bir yüksek zümre kesimi olmuştur .öteden beri ülke yönetimi ile din aynıdır. Gösterişli ibadethaneler olacak ki o ülkenin ne kadar zengin ,güçlü ve Tanrı kadar güçlülüğün göstergesi olarak hep öylede devam etmiştir .
    Şanslı çocuklar senin gibi anneleri var :)
    sevgiler Semicim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, yazdıklarına katılıyorum Fatoş`cum. Bu kadar gösteriş saçma geliyor elimde değil. İbadet için sonuçta, bence tüm yalın haliyle olmalı. Ama tabii bu bence, çok anlamıyorum bu konulardan:))
      Sevgiler canım:)

      Sil
  12. Çok teşekkürler bilgilendirme için:)

    YanıtlaSil
  13. Kilise gösterişiyle ilgili Ortodoks bir arkadaşım şöyle demişti: "Bu şekilde hazırlanır ve basitçe insan elinden çıkmış ışıltılı bir bina da bile ne kadar küçük bir varlık olduğunu hissedersin. Böylece her an Tanrı'nın karşısındaki yerini hatırlamana yardımcı olur bu."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu açıdan düşünmemiştim. Olabilir tabii, bu gösteriş hiç inanmasam da bir yandan beni bile çok etkiliyor. Çünkü bazı katedrallerdeki işçilik, incelik, emek vs. insanötesi, müthiş! Öte yandan özellikle altın ve ışıltılının yanında İncil`den tasvir edilen resimler bir anda benim gözümde kasvetli bir ortam yaratıyor. Tam bu noktada aslında tartışılması gereken dinin insanlar üzerindeki etkisi devreye giriyor. Devletin yetersiz olduğu ülkelerde kamu binaları dökülürken kiliseler tüm ihtişamını koruyor. Konu uzun, gireriz ama çıkamayız bu konudan:)

      Sil
    2. Aynen öyle, yine Ortodoks bir arkadaşım "Papaza boynundaki altın kolyeyi sat da ülkendeki çocukları doyur." demek istediğini söylemişti. :)) İşin içine artık kültür, gelenekler, tarzlar da girince arapsaçı olmuş biraz. :)

      Sil